Bir önceki yazımda dersanelerin işleyişinin devletin eğitim politikasına paralel olmadığını, bunu nasıl kendi lehimize döndürebileceğimizi araştırmıştık. Aslında o konuyu bu yazıya bırakmıştık.
Amacımız basit. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bütün kurumları yapılandırmacı yaklaşıma hizmet ettirmek. Bu aslında bir şekilde yapılıyor. KPSS sınavına hazırlanan öğrenciler mecburen istemeseler de ciddi bir şekilde eğitim bilimlerine çalışıyorlar, dersanelere gidiyorlar. Yani işin kilit noktası sınav. Sınav nasılsa dersaneler ona göre hazırlanıyorlar. Adam Smith’in çıkar ilişkisi teorisi yani.
Bu niye yapılmıyor, yani üniversite hazırlık sınavları niye yapılandırmacı yaklaşıma göre soru sormuyor? ÖSYM bana göre Türkiye’de en mükemmel soru hazırlayan kurum. Ne de olsa referans kaynağı. Okuldaki hocamın dediğine göre son yıllarda birkaç soru eklendi. Ama niye tamamı ezber sisteminden değil, oluşturmacı da denilen yapılandırmacı sisteme uygun sorulmuyor?
Çözüm: Sınav sistemini hepten değiştirerek dersaneleri okula muhtaç, okula yönelik hale getirmek milli eğitim açısından sağlıklı bir sonuçtur. Sınav sisteminden kastım, soruların değişmesi.
Çünkü:
- 2006 yılında ikinci aşamadaki sorular sorulacağında, ki ben de o zaman sınava girmiştim, bütün dersaneler acele 2. bölüm kitapları hazırlamaya başladılar. 2. bölüm derslerini okullardan önce veren oldu. Sonuçta bir sene sonra bütün öğrenciler sınava hazırdı.
- OKS diye bir sistem getirilip 6. 7. ve 8. sınıflar da sınava girdiğinde dersanelere yaradı. Öğrenci açısından bir faydası yoktu. Sonra bu uygulamadan vazgeçildi.
- ÖSS yerine LYS ve YGS getirildi, soruların ağırlığı değiştirildi, dersaneler yine ayak uydurdu. Çünkü bir nokta var burada: Çıkar.